5 Haz 2016

Lviv'de Bir Hafta Sonu



Polonya'dan ayrılmadan görmeyi planladığım yerlerden bir tanesi Lviv'di.
Polonya'daki herkesin övgüyle bahsettiği, Ukraynalıların favori şehri.
Avrupa Birliği üyesi olmadığından sınırda uzun süre beklemen gerekiyor.
Otobüsten inmene izin vermiyorlar ve o sıcakta memurların gelip pasaportları toplayıp geri getirmesini bekliyorsun.
Bu açıdan sıkıntılı bir yolculuk geçirdikten sonra nihayet Lviv'e ulaştık.
Otobüs Terminalinde indikten sonra şehre giden halk otobüse bindik.
Durduğu her durakta birileri bindi. Klimasız, sıcak havada bir anda tıklım tıklım oldu.
Bizim metrobüslerden beter.
Neyse 40 dakikalık yolculuktan sonra yeniden nefes alabildik.
Gürcistan'a benzettiğim Avrupa'dan çok başka bir şehir.

Lviv, Aslan'ın Şehri anlamına geliyor. Bu ismin 1256'da şehri kuran kralın oğlu Lev'den geliyor. Yani kral koca şehre oğlunun adını vermiş.
Tarih boyunca birçok ülkenin sahip olmaya çalıştığı bir şehir olmuş. Bir süre Habsburg Hanedanı'nın, ardından Rusların, II.Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre önce de Polonyalı'nın sınırlarına dahil olmuş. Savaş sonrası Sovyetlere dahil olan Lviv, 1991'de Sovyetlerin dağılmasıyla yeniden bağımsızlığına kavuşmuş. Günümüzde Ruslara karşı Ukrayna Milliyetçiliğinin yaygın olduğu bir şehir. Yine de hemen herkes Ukraynaca'dan sonra ikinci dil olarak Rusça biliyor. İngilizce bilen birini bulmak gerçekten zor.
II. Dünya Savaşı'nı hasar görmeden atlatması Lviv'i Ukrayna'nın Tarih ve Kültür Başkenti haline getirmiş. Bu sebeple UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alıyor.

Şehrin çok ucuz olduğunu belirtmekte fayda var. 10 liraya hemen her cafede ya da restoranda güzel  yemek yiyebiliyorsunuz. Konaklama da aynı şekilde çok uygun. Mesela biz şehrin merkezinde 9 euroya iki gece için güzel bir hostelde kaldık.
Çok fazla Türk erkek var. Nedeni belli. Bir cafede karşılaşıp Türk oldukları için konuştuğumuz 50 yaş üstü amcalar sizi gece kulübüne çağırıyor. Sex turizmi ve gece hayatı çok yaygın. İnsanların şehre gelişlerinin başlıca sebeplerinden.
Erotizm de oldukça yaygın. Değişik konseptte cafeler var. Bu cafeleriyle oldukça ün yapmış.
Biz de tabii bir kaçını denedik.


House of Legends, 4 katlı bir binadan oluşuyor. Her katta farklı bir atmosfer var.
İçeride fotoğraf çekmenize izin vermiyorlar. Ama biz yemeğimizi bir kafesin içinde yedik :D
Binanın en üst katında da bir otomobil ve çatıda oturan cücenin yer aldığı küçük bir teras yer alıyor.




Yine ilginç cafelerden biri Mazosh Cafe. Adını Mazoşizmin babası Leopold von Sacher-Masoch'tan almış. Çoğunlukla feminist eserler yazan ve eserlerinde mazoşist duygulara yer veren yazar Lviv'in Habsburglar'a ait olduğu zamanlarda doğmuş. Cafenin hemen girişinde heykeline rastlayabilirsiniz.
Bu cafede erotik ve cinsel içerikli menüden tutun da dolaplardan sallanan sütyenlere, zincirlere kadar loş ışık altında dekore edilmiş masalara rastlayabilirsiniz. Garsonların hepsi bayan. İçeri gelen herkesi özellikle erkekleri kırbaçlıyorlar. Eğer mazoşistseniz ve acı çekmek istiyorsanız cafenin ortasında isteyen erkeği kırbaçlıyorlar. Bu arada seçtiğiniz yemeğe dikkat edin ilginç şekillerde önünüze gelebilir. Ve iştahınız bir anda kaçabilir :)



Lviv'in kahvesi de oldukça meşhur. Coffee Mining House kahvenizi içebileceğiniz keyifli bir yer.
Cafe'nin arka bahçesine ulaşmak için hemen altında yer alan yoldan bir tünele giriyorsunuz. İsterseniz yer altında bu küçük tünelde yer alan masalarda da oturabiliyorsunuz.

Lviv Chocolate Factory' de el yapımı çikolataların bulunduğu lezzetli bir yer. 4 katında da her şekil çikolatanın ve çikolatadan yapılmış hediyelik eşyaların bulunduğu salonlar bulunuyor. Erotik çikolatalar da çocukların görmemesi için dolaplara saklanmış. Dürbünle baktığınızda görebiliyorsunuz. İlginç bir yöntem.



Biraz daha öğrenci işi ve geleneksel bir şeyler yemek istiyorsanız Puzata Hata adındaki restoranı tavsiye edebilirim. Çok fazla çeşit var ve self servis. Yemekleri daha çok Gürcülerin- Polonyalıların yemeklerine benziyor.

Gelelim görülmesi gereken yerlere. Öncelikle çok sayıda kilise var. Özellikle Greko-Katolik Kiliseyi ilk defa burada gördüm. Biraz Katolik, biraz da Ortodoks Kilise karışımı olan bu kiliseler de heykellerin yanı sıra ikonları, Papa'nın yanı sıra Ortodoks liderlerinin resimlerini görüyorsunuz.
Tam olarak iki mezhebin karışımı. Görebileceğiniz kiliseler Church of all Saints, Dominicant Church, Assumption Church olabilir. Kiliseler çok kalabalık. Genelde yaşlılar ve başlarını yarıya kadar örten teyzeler dua ediyorlar. Özellikle Kırım'da savaşıp hayatlarını kaybedenler için ağıtlar yakıyor ve onların resimleriyle kilisede anma törenleri yapıyorlar. St. George Katedrali'de merkezin biraz dışında kalsa da görülmesi gereken ihtişamlı bir Greko-Katolik kilisesi.






Kırım Savaşı demişken, halen Rusların istilasında olan o bölgede çok sayıda Tatar Müslümanı bulunuyor. Ülkenin bir tarafı savaş içerisindeyken diğer tarafı hiç bir şey olmamış gibi. Biz de turist olarak ziyarete gidiyoruz. Bu açıdan biraz da hüzünlü bir şehir bana göre.
Meydandaki banklarda otururken tanıştığımız bir çocuk da Türk olduğumu öğrenince "Müslüman mısın?" diye soruyor. "Evet neden sordun?" dedikten sonra, "Ben de Müslümanım, Kırım Tatarı'yım" diyor. Askeriye de eğitim görüyormuş. Eğitimi tamamlandıktan sonra operasyonlara katılacakmış.
Ailesi Kırım'da ve onlar için endişeleniyor. Ancak senede iki defa yanlarına gidebiliyormuş :(

Lviv'in ünlü yapılarından biri Opera Binası. 19.yy'ın sonunda Habsburg Avusturya Hanedanı'nın Avusturya'dan ve Belçika'dan getirttiği mermerle ve yerel malzemelerle 3 yılın süren çalışmalar sonucunda tamamlanmış. Işıklandırması bir Avusturya firması olan Siemens tarafından yapılmış.1900 yılında kullanıma açılmış. Mimarı olan Gorgolewski Poltva Nehri üzerine inşa edilmesinde ısrarcı olmuş ve Avrupa'da ilk olarak betonarme taban kullanmış. Ancak bina hakkında anlatılan hikayelere göre altındaki tünelde akan nehirden dolayı yapımından bir süre sonra bina batmaya başlamış. Bunu duyan mimar da depresyona girmiş ve kendisini asmış. Bir süre sonra da binanın batması durmuş ve günümüze kadar gelmiş. :)



Operanın önünde güzel bir meydan ve park bulunuyor. Bu parkta orta yaşlı amcalar satranç oynuyorlar. Çoğunluğu bir iddia üzerine ya da ortaya para koyarak, bazen tanıdıklarıyla bazen de orada olan yabancılarla satranç oynuyorlar. Oturup onları izlemek çok keyifli.


Şehre kuşbakışı bakmak için gidebileceğiniz yerlerden High Castle yürüyerek 20-25 dakikada ulaşabileceğiniz bir tepe. Hihg Castle adını duyup orada bir kale göreceğinizi beklemeyin, çünkü kale yok. Şehri ele geçiren Polonya kralı Casimir III., zamanında burada bulunan tahta kaleyi yok etmiş.Sonrasında 1362 yılında tuğladan bir kale inşa edilmiş. Ancak bu kale de İsveçlilerin istilasında oldukça hasar görmüş. Günümüzde de kaleye dair bir şey kalmamış. Ancak Lviv'in en yüksek noktası olarak halen ilgi çekiyor. Yeşilliklerin içerisinde güzel bir doğa yürüyüşüyle ulaşabileceğiniz tepeye sabah vakitlerinde çıkmanız tavsiye olunur :)



Lviv'de görülmesi gereken önemli bir diğer yerse Lychakiv Mezarlığı.2 numaralı tramvayla ya da yine yürüyerek yarım saatte ulaşabileceğiniz bir noktada yer alıyor. Bu mezarlığı ilgi çekici yapan ise ilginç yapıdaki mezarları ve çok sayıda heykelleri. Açık hava müzesinde geziyormuş hissine kapılıyorsunuz ki zaten giriş için de bir ücret ödemek zorundasınız. Türk parasıyla 2 lira gibi bir ücret :) Mezarlıkta savaşta hayatını kaybeden çok sayıda Ukraynalı ve Polonyalı askerin yanı sıra, birçok ünlünün mezarı da bulunuyor.






Gece gündüz hareketli sokakları, ilginç cafeleri, bozulmamış mimarisi, yardımsever insanları ve doğu esintisiyle gezilmesi keyifli yerlerden :)